top of page

Bu sayfa “Tarihsel süreçte Türk devletlerinde yönetim şekli ve egemenlik anlayışındaki değişim ve sürekliliği fark eder.” Kazanımına uygun olarak hazırlanmıştır.

KURULTAYDAN MECLİSE

Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir “ sözünün anayasamızda yer almasının nedeni sizce ne olabilir? Açıklayınız.

Geçmişten günümüze Türk devletlerinin yönetim şekli ve egemenlik anlayışında ne gibi değişimler görülmüştür? Kısaca inceleyelim.

KURULTAY

Orta Asya’da kurulan Türk devletlerinde siyasi, askeri ve ekonomik kararların alındığı meclise kurultay, toy ya da kengeş denirdi. Kurultaya kağanın başkanlığında devletin ileri gelenleri katılırdı. Savaş, barış ve yeni kağan seçimi gibi önemli konular kurultayda karar altına alınırdı. Türklerde her ne kadar son sözü söyleyen kağan olsa da önemli konularda meclise danışılırdı. Kağanın yanına toplantılarda eşi olan hatun otururdu. Hatun zaman zaman diğer ülkelerden gelen elçileri de kabul ederdi. Ülke yönetiminde yazılı olmayan hukuk kuralları geçerliydi. Bu kurallara “töre” denirdi.

Orhun Anıtlarında Bilge Kağan şöyle demektedir:

Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile iki şad ile öle yite kazandım. Ben kendim kağan oturduğumda, her yere gitmiş olan millet öle yite, yaya olarak çıplak olarak dönüp geldi.

 …Devletim var olduğu için kısmetim var olduğu için ölecek milleti diriltip besledim.

     Çıplak milleti elbiseli, fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım.

Bilge Kağan’ın yukarıdaki konuşmasından yola çıkarak ilk Türk devletlerinde kağanın görevleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

İlk Türk devletlerinde Tanrı’nın egemenlik hakkını doğrudan kağana verdiğine inanılırdı, buna kut denirdi. Türk kağanları kendisini daima tanrıya karşı sorumlu sayarlardı. Kutun kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanılırdı. Bütün hanedan üyelerinde kut olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi taht kavgasına girebilirdi. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa ya da bölünmeye götürüyordu.

DİVAN

      İslamiyet’in kabulünden sonra kurulan Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı devletinde de “Devlet ve ülke, hükümdar ve soyunun ortak malıdır” anlayışı devam etmiş saltanat babadan oğula geçmiştir.

Devletin başında bulunan sultanın çok önemli görevleri vardı: Devleti en iyi şekilde yönetmek, halkın refah ve mutluluğu için çalışmak gibi.

Devlet işleri divan adı verilen bir kurulda görüşülür ve karara bağlanırdı. Divana sultan veya veziriazam(sadrazam) yani birinci vezir başkanlık ederdi. Osmanlıda divan Orhan Bey Dönemindekuruldu. Divanda son söz padişaha aitti. Fakat padişah önemli devlet işleri ile ilgili karar alırken divan üyelerine danışıp fikirlerini alırdı. Divan, din ve millet farkı gözetmeksizin bütün halkın istek ve şikayetlerine açıktı.

Kurultay ve divanın benzer ve farklı yönleri nelerdir?

Eski Türklerde siyasi, askeri ve ekonomik kararların alındığı meclise toy ya da kurultay adı verilirdi.
Orta Asya Türk devletlerinden biri olan Hunlarda her yıl ilkbaharın beşinci ayında (Haziran ayı) devlet işlerinin görüşüldüğü kurultay toplanırdı. Çeşitli şenliklerin ve spor etkinliklerinin yapıldığı bu toplantılarda bir taraftan da devlet işleri görüşülerek karara bağlanırdı. Bu meclislere ileri gelen boylar davet edilir, gelmeyenler devleti protesto etmiş kabul edilirdi. Bu toplantılarda hükümdarların yanında her zaman hatun denilen hanımı oturur ve bazı elçileri kabul edebilirdi.
Türkler hükümdara devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına kut inancı denirdi. Kutun kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanılırdı.
Bütün hanedan üyelerinde kut olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi taht mücadelesine girebilirdi. Bu durum Türk devletlerinde bölünmeye neden olurdu.
Devletin devamı için baba - oğul veya kardeşlerin birbirleriyle mücadelesi normal karşılanırdı.
Türk devletlerinde hükümdarlar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi doğu ve batı olmak üzere ikiye ayırırdı.

Islamiyet'in Kabul Edilmesinden Sonra Meclis
Islam dininin kabul edilmesinden sonra da devlet yönetiminde Türk kültürünün etkisi devam etti. Kut anlayışı Islam dünyasının dini lideri olan halifenin hükümdarlığı onaylaması uygulamasına dönüştü.
Islamiyet döneminde de "Devlet ve ülke, hükümdar soyunun ortak malıdır." anlayışı devam etti.
Devletin başında bulunan sultanın önemli görevleri ve sorumlulukları vardı. Sultan, devleti en iyi şekilde yönetir, halkın mutluluğu için çalışırdı. Sultandan sonra en yetkili devlet adamı vezirdi.
Devlet işleri, Divan adı verilen bir kurulda görüşülüp karara bağlanırdı. Divan'a, sultan veya vezir başkanlık ederdi.
Islamiyet'in kabulünden sonra kurulan Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi Türk devletlerinde de Islamiyet öncesi Türk devlet gelenekleri devam etmiştir. Ancak devlet yönetiminde de din kuralları etkili olmaya başlamıştır. Özellikle Osmanlı sultanlarından Yavuz Sultan Selim'in halifelik makamını başkent Istanbul'a taşıması ve kendisinin halife olması devleti teokratik bir yapıya büründürmüştür

Osmanlı Devleti'nde Divan-ı Hümayun
Osmanlı Devleti'nde padişahın başkanlığında önemli devlet işlerini görüşmek üzere toplanan meclise, "Divan-ı Hümayun" denirdi. Divan'ı Orhan Bey kurmuştur.
Divan, hangi din ve millete ait olursa olsun, kadın erkek herkese açıktı.
Divan'da son söz padişaha aitti. Ancak padişah devlet işleri ile ilgili Divan üyelerine danışıp fikirlerini alırdı.
Osmanlı Devleti'nin en önemli yönetim organlarından olan Divan-ı Hümayun, Yükselme Dönemi'nden sonra bozulmaya başladı. 19. yüzyılda II. Mahmut bu teşkilatı kaldırarak yerine Avrupa usulünde düzenlenmiş olan bakanlıkları kurdu.

bottom of page